18 Mart 2022 Cuma

22 MART DÜNYA SU GÜNÜ

22 Mart günü Birleşmiş Milletler tarafından 1993 yılında “Dünya Su Günü” olarak ilan edilmiştir. Bugünün amacı; temiz ve güvenli suya erişememe konusuna dikkat çekmek ve küresel su kriziyle mücadele etmek için harekete geçilmesi gerekliliğini vurgulamaktır. UN-Water tarafından koordine edilen Dünya Su Günü için her yıl bir tema üzerinde çalışılmaktadır. 2021 yılının teması “Suyun Değeri” olarak belirlenmiştir.

Su, tüm canlıların ve ekosistemlerin varlığı için vazgeçilmezdir. Yerkürenin 3/4’ü sularla kaplı olmasına rağmen kullanılabilir su miktarı %2,5, içilebilir su miktarı ise %1’den daha azdır.

Güvenli suya erişim sağlık için vazgeçilmezdir. Buna karşın günümüzde 2,2 milyar insan güvenli suya erişememektedir1,5,6. Suyun nitelik ya da nicelik olarak yetersizliği sanitasyon ve hijyen sorunlarını da beraberinde getirmekte, bu da pek çok sağlık sorununa neden olmaktadır. Mikrobiyolojik açıdan kirli suların neden olduğu ishalli hastalıklar nedeniyle her yıl 485 000 ölüm gerçekleşmektedir2,7. İshalli hastalıklar küresel hastalık yükünün yaklaşık %3,6’sını oluşturmaktadır8. Gelişmekte olan ülkelerde hastalıkların %80’inden fazlası yetersiz içme suyu ve sanitasyon ile ilişkilidir9. Hastalıkları önlemek ve kontrol altına almak için güvenli suya ve sanitasyona erişimin ne kadar önemli olduğu COVID-19 pandemisinde bir kez daha gözler önüne serilmiştir.

İnsanlar fiziksel (su kaynağının yetersizliği) ya da ekonomik (su altyapısı yokluğu, kötü su yönetimi) su kıtlığı nedeniyle güvenli suya erişememektedir11. Dünyanın farklı bölgelerinde gittikçe artan su stresi tehdidi, ekonomik kalkınmayı, gıda güvenliğini, sağlığı, ekosistemleri, enerji üretimini, yoksulluğun ortadan kaldırılmasını ve cinsiyet eşitliğini olumsuz yönde etkilemektedir1. Dünya nüfusunun yarısının 2025 yılında su stresi altındaki bölgelerde yaşıyor olacağı tahmin edilmektedir7. Su altyapısı, suyun depolanması, taşınması, insanlara ulaşması ve insan kullanımından sonra temizlenerek doğaya geri döndürülmesini sağlamaktadır. Bu altyapının yetersiz olduğu yerlerde insan sağlığı ve ekosistemler zarar görmektedir1. Su aynı zamanda üretim ve sosyo-ekonomik faaliyetler için bir girdidir. Tarım suyun en fazla kullanıldığı alandır ve çevre üzerinde olumsuz etkileri önemli düzeydedir.

Güvenli içme suyu ve sanitasyona erişim 2010 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından kabul edildiği gibi insan sağlının korunması için temel insan hakkıdır5,12. Birleşmiş Milletler Alma-Ata Bildirgesi’nde en az bakım kavramını (minimal care) oluşturan sekiz faaliyetten birisi temiz su sağlanması ve sanitasyondur13. Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Hedefi 6’da, 2030 yılına kadar herkes için su ve sanitasyonun varlığının ve sürdürülebilir yönetiminin sağlaması yer almaktadır. Sürdürülebilir Kalkınma Hedefi 6, Dünya Su Günü’nün temel odak noktalarından birisini oluşturmaktadır. Bununla birlikte Birleşmiş Milletler tarafından yapılan değerlendirmede dünya ülkelerinin 2030 yılında Sürdürülebilir Kalkınma Hedefi 6’ya ulaşmaktan uzak olduğu ifade edilmektedir.

Ekonomik gelişme ve nüfus artışı, tarım ve sanayi alanındaki su ihtiyacının artmasına neden olmakta, kişi başına düşen su miktarı azalmakta, diğer taraftan artan kirleticiler su kaynaklarını kirletmektedir. İnsanlar tarafından kullanılan suyun tümü, eklenen kirleticilerle birlikte çevreye geri dönmektedir1.  Bu nedenle yaşam için vazgeçilmez olan su kaynaklarının kirleticilerden korunması son derece önemlidir. Çevreyi ve özelde de su kaynaklarını korumaktan uzak politika ve uygulamalar su kaynaklarının kirlenmesine neden olurken, yaşanan iklim krizi de durumu şiddetlendirmektedir.

Ülkemizde kişi başına düşen su miktarı 2020 yılı itibariyle 1346 m3’tür4. Buna göre ülkemiz sanılanın aksine su zengini değil, su azlığı çeken ülkeler arasında yer almaktadır4,14. Bu değerin 2050 yılında 1120 m3’e düşeceği ve su kıtlığı için sınır değer olan 1000 m3’e çok yaklaşacağı tahmin edilmektedir4,14,15.  NASA 2021 yılı başı itibariyle ülkemizin büyük bölümünde şiddetli kuraklık yaşandığını, İstanbul çevresindeki çok sayıda rezervuarda depolanan su miktarının 15 yılın en düşük seviyesinde olduğunu açıklamıştır.

Güvenli içme suyuna erişim açısından bakıldığında nüfusumuzun %97,6’sının içme-kullanma suyunu iyileştirilmiş su kaynağından sağladığı görülmektedir. Ancak bunun içinde şebekenin payı %56,6 iken, şişe suyu ve damacananın sahip olduğu %28,2 pay düşündürücüdür17. Toplumun temel içme-kullanma suyu kaynağı şebeke suyu olması gerekirken ambalajlı suların bu kadar fazla kullanılıyor olması belediyelerin temel görevlerini yerine getirmesi noktasında bir sorun olduğunu düşündürmektedir. Bu konu üzerinde önemle durulmalıdır. 

Su kaynaklarının korunması, suyun etkin kullanımı ve topluma güvenli içme-kullanma suyunun ulaştırılması için;

Su kıt bir kaynak olarak ele alınmalıdır. Sulak alanlar ve ormanlar gibi suları doğal olarak toplayan, filtreleyen, depolayan ve serbest bırakan ekosistemlerin korunması ve restorasyonu su kıtlığına karşı mücadelede ön önemli stratejilerden birisidir. Bunlar için multidisiplinler bir yaklaşımla oluşturulmuş çevre politikalarına gereksinim vardır.
Entegre su kaynakları yönetimi benimsenmelidir. Su kullanım planlamalarında tüm farklı kullanıcıların (sanayi, tarım, çevre, belediye) gereksinimleri gözetilmelidir.
Su kaynakları artan nüfus, kentleşme, sanayi, madencilik ve tarım faaliyetleri sonucu ortaya çıkan kirleticilerden korunmalıdır.
Çarpık şehirleşme, iyi bir kanalizasyon ve arıtma sisteminin olmaması ve bunlara bağlı olarak ortaya çıkan atıklar, su kaynaklarının kirlenmesine neden olmaktadır. Özellikle büyük kentlerdeki plansız büyüme ve artan nüfus yoğunluğu suya ilişkin sorunların kısa vadeli değil, uzun vadeli ve stratejik çözümlerle giderilmesini gerektirmektedir.
Belediyeler tarafından atık sular türlerine göre ayrı toplanmalı ve arıtılması sağlanmalıdır. Atık suyun arıtılması hem su kaynakları üzerindeki baskıyı azaltacak, hem de suyun yeniden kazanımını sağlayacaktır.  
Yağmur suyu hasadı yapılmalı, elde edilen suyun bahçıvanlık, araba yıkama vb işlerde kullanımı sağlanmalıdır.
DSÖ tarafından içme-kullanma suları için önerilen “su güvenliği planları” belediyeler tarafından uygulamaya sokulmalıdır. Su güvenliği planlarının oluşturulması kaynaktan musluğa su kalitesi yönetimi sürecinin sistematik hale getirilmesini sağlayacaktır.
İçme-kullanma suyu yönetimi, tüm illerde büyükşehir belediyelerinde olduğu gibi tek elden yürütülmelidir. Su yönetiminin tüm aşamalarında bu konuyla ilgili eğitim almış kişiler görevlendirilmelidir.
Belediyeler tarafından içme-kullanma suyu altyapısı iyileştirilmeli, kayıp-kaçak oranı düşürülmelidir. Kayıp-kaçak oranı için kabul edilebilir sınır %10 iken, ülkemizde belediyeler tarafından çekilen suyun %34,6’sı tüketiciye ulaşmamaktadır.
Bina içi depoları kontrolsüzdür. Bu depoların ruhsatlandırılması, denetlenmesi, temizlenmesi konularında yasal düzenleme yapılmalı, bu konunun sahibi belediyeler olmalıdır.  
Ülkemizde su kullanımının sektörel dağılımına bakıldığında 2018 yılı itibariyle çekilen suyun %72’si tarımda, %18’i sanayide kullanılmaktadır. En fazla kullanımın olduğu tarım sektöründe suyun verimsiz kullanımı önemli düzeyde israfa neden olmaktadır. Bu nedenle suyu tasarruflu kullanan sulama teknolojileri geliştirilmeli ve kullanımı yaygınlaştırılmalıdır.  Ayrıca su kaynaklarının tarımsal kirleticilerden korunması için organik tarımı teşvik eden politikalar ve diğer sürdürülebilir tarım uygulamaları tercih edilmelidir.
Suyun sanayide verimli kullanımını sağlayacak uygulamalar hayata geçirilmeli, sanayi tesislerinden kaynaklanan atık suların arıtılmadan çevreye deşarj edilmesi önlenmelidir.  
Halk eğitimi suyun korunması çalışmalarında son derece önemlidir. Suyun değeri konusunda toplumun farkındalığı artırılmalıdır.
Bireysel su savurganlığını önlemeye yönelik çalışmalar yapılmalı, tasarruflu beyaz eşyaların ve armatürlerin kullanımı gibi uygulamalar özendirilmelidir.
Sağlık Bakanlığı tarafından içme-kullanma sularının kalite standartları izlenmektedir. Buna ilişkin veriler toplumla paylaşılmalıdır.